Ev alma, komşu al! özdeyişini prensip hâline getirmiş bir kültürün mensuplarıyız. ‘Komşuyuz fakat akraba gibiyiz.’ Sözünü sık sık duyarız. Günümüzde geçerliliği kalmamış bir sözümüz vardı: ‘Komşu, komşunun külüne muhtaçtır.’ Denilirdi. Bu sözü; Komşu, komşunun tebessümle verilecek bir selamına ve hatta güven veren sıcak bir bakışına muhtaçtır.’ Şeklinde kullanabiliriz,
Birlikte yaşamanın kaidelerini bilen ve tatbik eden, zor günde dertleri paylaşarak azaltan, mutlu günlerde sevinçleri paylaşarak çoğaltan, anlayışlı davranabilen, komşuluk haklarına riâyet eden insanlarla bir arada yaşamak, hayatı kolaylaştırır.
İnsan olarak yeryüzünde tek başına yaşayamayız, ihtiyaçlarımızın tamamını bizzat kendimiz karşılayamayız, bir kısım problemlerimizi başkasının yardımı olmadan çözemeyiz. Düşüncelerimizi, duygularımızı, sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi paylaşacak kişi veya kişilere ihtiyaç duyuyoruz. Bütün bu ve benzeri durumlar, toplum içerisinde yaşamamızı vazgeçilmez hâle getiriyor. Bir toplum içinde yaşama mecburiyeti, insanlar arasındaki ilişkilerde uyulması gerekli birtakım ahlâkî kaidelerin oluşmasını mecbûrî hâle getirmiştir. Meselâ her gün yüz yüze geldiğimiz komşularımızı düşünelim. Komşularımızla birlikte huzur içerisinde yaşayabilmemiz, komşuluk hukukuna riayetle mümkündür. Bizim kültürümüz, sosyal dayanışmaya büyük önem yermiş ve bu çerçevede komşuluk hukukuna riâyeti önemle tavsiye etmiş; hattâ Mecelle’den Medenî Kanunumuza intikal eden hüküm gereği, bir hakkın, komşuları rahatsız etmek maksadıyla kullanılması hukuken yasaklanmıştır.
Komşunun malının, canının ve namusunun korunması, komşuya iyi davranılması, komşuluğun gereklerindendir. Ayrıca komşuya zarar verecek, onu rahatsız edecek davranışlardan da uzak durulması gerekir.
Çok katlı ve çok daireli apartmanların bağımsız bölümlerinde ve birbirine yakın evlerde yaşayan kişilerin ve ailelerin her biri, komşu olarak adlandırılır. Sosyal hayatın aileden sonraki halkasını komşular oluşturur. Üç semâvî dinin mukaddes kitapları; Tevrat, Talmud, İncil ve Kur’an-ı Kerim’de, komşulukla ilgili hükümlere, emir ve yasaklara yer verilmiştir
Temelinde İslâm bulunan millî kültürümüz bize; yerine göre komşunun mutluluğunu ve kederini paylaşma, birlikte dostça yaşama, onu rahatsız etmeme ve gerektiğinde onu korumak gibi erdemli davranışlar tavsiye eder.
Ahlâk kitaplarında, komşuluk âdabına dair sözlere yer verilmiştir.
Hukukumuzda; mülkiyet hakkından yararlanma sırasında komşuya açıkça zarar veren her türlü davranışın engellenmesi maksadıyla getirilmiş birtakım hukukî sınırlamalar bulunmaktadır. Kural olarak herkes kendi mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sâhip olmakla birlikte mülkiyet hakkından faydalanma konusunda bazı kısıtlamalar da söz konusudur. Kat mâlikleri birbirlerine zarar verecek tasarruflarda bulunamazlar. Diğer taraftan özel hayatın gizliliği açısından da birtakım mes’uliyetler doğmaktadır. Buna göre bir evden beklenilen oturma, dinlenme ve serbestçe hareket edebilme imkânlarına bir kısıtlama getirilemez. Aile mahremiyetini ihlâl edici davranışlarda bulunulamaz.
Kendisiyle, aile fertleriyle ve komşularıyla barışık olan, sağlıklı ilişkiler kurabilen insanlar mes’ut olurlar. İlişki çemberini genişlettiğimizde, mahalle komşularımızla, aynı şehirde ve hatta ülkede yaşayan insanlarla, halkayı daha da genişlettiğimizde komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurabilen insanların ve milletlerin güçlü olduklarını görüyoruz. Bu güç, mutlaka devlet yönetimine de yansır. Güçlü devletler, insanlarına daha huzurlu bir ortam sağlayabiliyorlar ve kalkınmış ülkeler arasında yer alıyorlar.
İnsanların; annesi, babası, oğlu, kızı, kardeşi, ağabeyi, amca veya teyzesi, hala veya dayısı… ve diğer akrabaları her zaman yanında veya yakınında olmayabiliyor. Fakat komşumuz; her zaman yanı-başımızda olmasa bile, dâima yakınımızdadır. İhtiyaç hissedildiğinde onlardan faydalanabilmek ve onlara yararlı olabilmek düşüncesi, insana huzur verir. Bu huzura hepimiz muhtacız.
ÖZLÜ SÖZ:
Edinilen bir düşman çok, kazanılan bin dost azdır.