Erol Kuntsal
“Yedi Sekiz” Lakabı
Hasan Paşa için yaşadığı dönemde ve 1940’lara kadar Osmanlı Devlet arşivlerinde “Beşiktaş Muhafızı” unvanı, daha sonra “Yedi-Sekiz” lakabı kullanılmıştır. Okuma yazma bilmediği iddia edilen Hasan Paşa, imzasında Arap harfleriyle ‘ha’ ve ‘nun’ harflerini yazdıktan sonra, bu harflerin arasına bir çizgi çekiyordu. Bu çizgi de Arapça ‘se’ harfine benziyordu. Kurallara uymayan bu basit imzadaki harfler Arapça 7 (٧) ve 8 (٨) rakamlarının yazılışına benzediğinden bu lakapla da anıldı. Çocuklarının eğitimine önem veren paşanın okuma-yazması olmadığına dair ilk yazılı kaynaklar, literatüre 1940’tan sonra girdi. Oysa Çorum’da beş-altı yaşlarındaki çocukların alındığı sübyan mektebine gitmiş Kur’an-ı Kerim eğitimi almıştı. Osmanlı döneminde sübyan mektepleri, eğitimin ilk kademesini oluşturan kurumlardı. Çorumlular ise hemşerileri Hasan Paşa’ya sahip çıkmaya devam ettiler.
Hayat Hikayesi
1831'de Çorum'da doğdu. Gençliğinde kılıç yapmada usta olan babasının yanında çalıştı. Kol gücüyle çalışması nedeniyle güçlü bir vücuda ve yapıya sahipti. Boş zamanlarında arkadaşlarıyla ava çıkıyordu. Osmanlı ordusunda erlikten müşirliğe yani orgenerallikten daha yüksek bir rütbe olan mareşalliğe kadar yükselen nadir kişilerdendir. Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat ve II. Abdülhamit dönemlerine tanıklık etti. Hayatını bu dört başlık altında özetlemek mümkün:
(1) Abdülmecit Döneminde (Saltanatı 1839-1861): Askerlik için İstanbul'a geldi. O devirde askerliğin süresi belli olsa da kesin değildi. Ordu her an savaşa çıkabilir, gidenlerin dönüşü savaşın süresine bağlı olurdu. Askerliği sırasında Osmanlı-Rus Savaşı’nda ve Kırım’da yararlılık gösterdiği yazılsa da bunun akademik bir kaynağı tespit edilememiş, Balıkesir civarında ayaklanmaları bastırdığı yazılmış, ancak kaynak gösterilmemiştir. İstanbul'a dönünce çavuş oldu. Arnavutların ve Çerkezlerin tekelindeki muhafız alayına alındı ve hayatında yeni bir dönem başladı. Muhafız olarak katıldığı hac seferinde hacı oldu, içinde bulunduğu tekne karaya oturup yara aldı. Tamirine büyük katkıda bulununca, Abdülmecit tarafından mülazım (teğmen) rütbesi ile ödüllendirildi. Hizmetlerinin terfilerle değerlendirilmesi orduda kalmasını sağladı.
(2) Abdülaziz Döneminde (Saltanatı 1861-1876): Sultan Abdülmecid’den sonra kardeşi Abdülaziz tahta geçti. Her padişah gibi o da çevresine güvendiği adamları topladı, önemli görevlere yerleştirdi. Emirlere uyan, devlete bağlılığını kanıtlayan Hasan Ağa’yı çok ihtiyaç duyduğu bir yerde, Beşiktaş Karakolunda Komutan olarak görevlendirildi.
Beşiktaş, padişahın oturduğu semtti. Yıldız Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Çırağan ve Feriye Sarayları burada idi. Osmanlı hanedanı ve saray erkânının çoğu bu bölgede yaşıyordu. Bölgenin güvenliğinden Beşiktaş Karakolu sorumlu idi. Sultan Abdülaziz onu binbaşı rütbesi ile bu göreve getirdi. Onun da padişaha karşı büyük bir sevgisi vardı. Karakol Komutanlığı, askerlikten farklı bir işti. Dilleri ve dinleri farklı toplulukları idare etmek kolay değildi. Bu tayin, onun için bir taltif ve terfi oldu. O da görevine daha büyük şevkle sarıldı, bağlılığını ispat etmek için olanca gücüyle çalıştı. Abdülaziz’in gezintilerinde koruma görevini üstlendi. Abdülhamit’in katiplerinden Ali Sait Bey’in yazdığına göre, Dolmabahçe Sarayı’nın saltanat kapısı önünde Sultan Abdülaziz’i selamlar, gideceği yere kadar atıyla başka yollardan dolaşarak beş altı yerde Sultan’ın önüne çıkar, her seferinde selama durur ve yolu münasebetsiz adamlardan temizlerdi. Bu münasebetsiz adamların çoğu, Sultan’a dilekçe vermek üzere bekler, Hasan Ağa duruma güvenlik yönünden bakıyor, ne olur ne olmaz diyerek bu alışverişi önlüyordu. Sultan Abdülaziz bundan memnundu. Göreve ve kendine bağlılığını görüyor, selamlıklarda ve alaylarında bu sadık korumasını izliyordu. Sultan, birlikte çalıştığı insanlara karşı cömertti. Rütbesi binbaşılığa yükseltilmiş olan Hasan’ı bu sadakati ve gayretinden dolayı albay rütbesiyle taltif etti ve bundan sonra Hasan Ağa’nın unvanı, Hasan Bey oldu. Emir ve talimatları harfiyen uyguladı. Bu konuda bazen aşırıya gittiği de oluyordu. Ramazan'da yemek yiyip, içki içenleri dövüp sonra “Allah ıslah etsin!” diye bıraktığı rivayet edilir.
Sultan Abdülaziz darbe ile tahttan indirildi. Gözaltında olduğu Feriye Sarayı'nda 4 Haziran 1876’da bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu.
(3) V. Murat Döneminde (Saltanatı Mayıs 1876-Ağustos 1876): V. Murat’ı şehzadeliğinden beri tanır, sever ama Abdülaziz’i tahttan indirenleri sevmezdi. Abdülaziz’in esrarengiz ölümüne sebep olanlara lanet ediyordu. V. Murat’ın tahta geçmesini sağlayanlar onun Beşiktaş’ta kalmasını istemiyorlardı. Bu nedenle Fatih Karakolu’na tayin edildi. Bunun üzerine o da memleketi Çorum’a döndü.
(4) II. Abdülhamit Döneminde (Saltanatı 1876-1909): II. Abdülhamit tahta çıkınca, Abdülaziz’e sadık insanları çevresinde topladı ve Hasan Bey de tekrar Beşiktaş Karakol Komutanı yapıldı. Bir süre, Yıldız Sarayı çevresinde yapılan kışlalarda ikamet etti. Beşiktaş Karakolu, Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi’nin yanındaydı. Beşiktaş’ta padişah ve yakınları dışında semt esnafları oturur, kabadayı ve bıçkınlar Beşiktaş’a giremez, girse bile gözleri yerde olurdu. Çünkü karakolda falaka ile ceza verilirdi. II. Abdülhamit döneminde İstanbul’da askeri tedbirler arttı, Beşiktaş Karakolu’nun şöhreti yayıldı. Beşiktaş halkı karakola düşmekten çekinirdi.
Çırağan Sarayı Baskını ve Ali Suavi Olayı
Albay Hasan Bey’in şöhretini artıran en önemli olay Çırağan vakasıdır. II. Abdülhamit'i devirmek için Çırağan baskınını gerçekleştiren Ali Suavi'yi bir sopayla kafasına vurarak öldüren Albay Hasan Bey’e bu olaydan sonra Paşa unvanı verildi. Terfi sistemi buna izin veriyordu.
Ali Suavi (1839-1878), baskın öncesi Saray’ın hoşuna gitmeyen şeyler söylüyor ve yazıyordu. Türkçülük fikrinin ilk eylemcisi olarak kabul edilir. Zeki, heyecanlı ve atılgan bir kişi olarak tanınıyordu. Rüştiye öğretmenliği sınavlarını birincilikle kazanmıştı. Siyasi ve sosyal sorunlara çözüm için Türkçü, Türkçeci ve Turancı görüşler öne sürmüştü. Abdülaziz döneminde Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Genç Osmanlılar ile birlikte Paris ve Londra’da bulunmuş, Hükûmet aleyhine yazılar yazmış, Basiret adlı bir gazete çıkarmıştı. II. Abdülhamit döneminde yurda döndü, bir süre Galatasaray Sultanisi müdürlüğü yaptı. Tahttan indirilip gözaltında tutulan V. Murat’ı tekrar padişah yapmaya çalışan Galatasaray Lisesi eski müdürü ve gazeteci Ali Suavi ile Rumeli muhacirlerinden oluşan yaklaşık 150-200 kişi, bazı kaynaklara göre 500 kişi, iddiaya göre bazı desteklerle, 20 Mayıs 1878’de teknelerle gelip Çırağan Sarayı sahiline çıktılar. Bu kişiler, Rus Harbi’nde yurtlarından olmuş ve zor günler geçirmişlerdi. Çırağan Sarayı’nı basıp II. Abdülhamid’i tahttan indirmek istiyorlardı.
Hasan Bey, Çırağan Sarayı’ndan gelen sesler üzerine saraya gitti. Yanında silah olmadığından, askerlere peşinden gelmelerini söyleyerek kapıcının elindeki sopayı aldı ve içeri girdi. Darbeci grubun V. Murat’ı aralarına alıp “Sultan Murad çok yaşa” diyerek geldiklerini gördü. Grup tam önünden geçerken elindeki sopayı en çok bağıran seyrek sakallı adamın kafasına indirdi ve öldürdü. Bu şahıs baskını tertipleyen Ali Suavi idi. Askerler baskına gelenlere ateş açtılar. 21 kişi öldürüldü, 30’dan fazla kişi yaralandı. Kalabalık dağıtıldı ve darbe önlendi. Paşa’dan bilgi alan II. Abdülhamit, bu önemli hizmeti gayet basit bir iş gibi anlatmasından çok hoşlandı ve müşir (mareşal) rütbesi verildi. Ali Suavi, Yıldız yakınlarında gömülü ise de mezar yeri belli değildir.
Baskın, sarayı derinden etkiledi. Bazıları, olayın Ali Süavi’nin şahsî teşebbüsü olduğunu, cüretkâr bir ihtilâlci olmasından kaynaklandığını iddia ettiler. Fakat Saray’dan bazı kişilerin ve paşaların da olayın arkasında olduğu ihbarı, soruşturmayı derinleştirdi. Failleri bulmak için Sadrazam Küçük Said Paşa (1838-1914) başkanlığında bir komisyon kuruldu ve pek çok kişi sorgulandı. Bu kişilerin çoğu, kendilerini destekleyenler olduğunu söylediler. Fakat asıl elebaşı öldüğü için doğrulamak zordu. Ali Süavi, olay günü Çırağan’a giderken İngiliz asıllı karısına oturduğu yalıdan durumu kontrol etmesini, rıhtımın karıştığını görürse bütün yazışmaları yakmasını söylemişti. Sarayı dürbünle seyreden eşi olayın böyle gelişmesi üzerine yalıdaki yazışmaları yaktı. Bu sebeple olayla ilgili herhangi bir belge bulunamadı. Tarihçi Enver Ziya Karal (1906-1982), en az beş ihtimalden bahsederek “Çırağan olayının, II. Abdülhamit’in şahsı ve istibdatçı idaresine karşı büyük çapta vuku bulmuş ilk olay gibi kabul edilmesi gerekir” diyor.
Memleketi Çorum’a Yaptığı Hizmetler
1894’de Çorum'a saat kulesi yaptırdı ve İskilip, Osmancık ve Sungurlu’nun Çorum sancağına bağlanmasını sağladı. Çorum sancak merkezi olunca 1895’de Çorum Ulu Cami avlusunda kütüphane binası inşa ettirdi. Kütüphanenin adı 1963’te Hasan Paşa Kütüphanesi olarak değiştirildi. 2012’de ise Çorum’da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yazma ve matbu eserlerin toplandığı “Hasan Paşa Yazma Eserler Kütüphanesi” kuruldu.
Ölümü, Türbesi ve Mezarı
1905'te hayata gözlerini yumduğunda 80 yaşındaydı. Cenazesi Beşiktaş Abbas Ağa Mahallesi’ndeki konağından alınarak Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camisi’ne getirildi. Cenazeye oğulları Emin ve Said Paşalar ile kardeşi Üsküdar Jandarma Alay Komutanı Ömer Paşa ve büyük bir kalabalık katıldı. II. Abdülhamit’in emriyle, görev yaptığı karakolun yanındaki Barbaros Hayrettin Paşa haziresine defnedildi ve mezarın üzerine Mimar Kemaleddin (1870–1927) tarafından büyük bir türbe inşa edildi. Türbe, yine Mimar Kemaleddin yapısı olan Fatih Camii haziresindeki Gazi Osman Paşa türbesi ile aynı tarzdaydı. Bir süre sonra türbe eleştiri konusu oldu ve hazireden kaldırılması tartışmaları başladı. Türbenin Barbaros Hayrettin Paşa’nın ihtişamına uygun olmadığı belirtildi. Barbaros Hayrettin Paşa Vakfiyesine göre, hazireye defin edilecekler Hayrettin Paşa’nın köleleri ve çocuklarıydı. Türbenin kaldırılması ve mezarın taşınması için İttihat ve Terakki mensupları bir irade çıkarttılar. 1935’te İstanbul Belediyesi türbenin kaldırılması için ailesine bir ay süre verdi. Hazirede düzenleme başladı ve türbe 1937’de kararname ile istimlak edilip yıkıldı. Paşa’nın mezarı, yine Beşiktaş’taki Yahya Efendi mezarlığına annesi ve ilk eşinin yanına taşındı.
II. Abdülhamit İle Arasındaki Bir Olay
Geleceğin padişahı ikinci veliaht Şehzade Abdülhamit’in bir gün padişah olacağı kimsenin aklına gelmiyordu. Genelde Hacı Osman Bayırındaki köşkte oturuyordu. Bir gün Balmumcu Çiftliği’ne giderken yoluna “Yassah hemşerim” diyen bir muhafız çıktı. Bu muhafız Hasan Ağa idi. Veliaht Abdülhamit sert bir tavırla “Tanımadın mı beni? Ben, ikinci veliahtım” diye çıkışınca, aldığı cevap ilginçti: “Veliaht, meliaht dinlemem. Ben padişahın adamıyım, bir tek onu tanırım.” Bu konuşmayı II. Abdülhamit hiç unutmadı.
Memleketi Çorum’a Yaptığı Hizmetler
1894’de Çorum'a saat kulesi yaptırdı ve İskilip, Osmancık ve Sungurlu’nun Çorum sancağına bağlanmasını sağladı. Çorum sancak merkezi olunca 1895’de Çorum Ulu Cami avlusunda kütüphane binası inşa ettirdi. Kütüphanenin adı 1963’te Hasan Paşa Kütüphanesi olarak değiştirildi. 2012’de ise Çorum’da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yazma ve matbu eserlerin toplandığı “Hasan Paşa Yazma Eserler Kütüphanesi” kuruldu.
Kanlıcadaki Yalısı
Paşa’nın adını taşıyan yalı, Osmanlı yalı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Günümüzde “Yedi Sekiz Hasan Paşa Yalısı” olarak biliniyor. Kırmızı aşı boyası renginde olduğu için “Osmanlı Gülü” adıyla da tanındı. 1870’lerin başında Selami Efendi tarafından inşa ettirildi, sonra Şerif Abdülmuttalip Efendi’ye satıldı. Üçüncü sahibi Üsküdar Mutasarrıfı Asaf Paşa’dan sonra Hasan Paşa’ya geçti, onun vefatıyla torunu Bedia Hanım’a kaldı. Yalıyı II. Abdülhamit’in Hasan Paşa’ya hediye ettiği de söylendi. Paşa’nın, 1905’de burada vefat ettiği de yazıldı. Sonra birkaç kez el değiştirdi. Son olarak 2009’da ünlü bir ilaç şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı’na satıldı. Paşa’nın bu yalı haricinde, Beşiktaş ve Sarıyer’de de köşkleri vardı. Beşiktaş Abbas Ağa Parkı yanındaki köşk Kanlıcadaki yalıya benziyordu.
Beşiktaş Çarşı İçindeki Hasan Paşa Fırını
Hasan Paşa’nın adı günümüzde Beşiktaş’ın en eski müesseselerinden biri olan Yedi Sekiz Hasan Paşa fırınında yaşıyor. Şimdiki işletmenin Paşa’nın ailesiyle bir ilgisi yoktur.
Hasan Paşa Hakkında Ne Dediler?
Abdurrahman Şeref (1853-1925), son Osmanlı vakanüvis ve devlet adamı: “Hasan Paşa, mareşallik aşamasına dek yükselmiş, ölünceye dek de bu görevde kalmıştır. Okuması yazması yoktu ama iyi bir insandı. II. Abdülhamit’in tam güvenini kazanmıştı. Haksız olarak kamuoyunda kusurlu görülür ve beğenilmezdi, Beşiktaş yöresinde oruç yiyenleri, sarhoş olup nâra atanları ünlü sopasıyla temiz bir ıslatır, kötü siyasetçilere kesinkes acımazdı. Ama hiç müzevirlik yapmamış, haince telkinlerde bulunmamış, namuslu insanlar için verilen birçok jurnali geçersiz saymış, birçok jurnalcinin hakkından gelmişti. Dövdüğü kişilere düzelsin diye can ve yürekten dua ederdi.”
Ali Ekrem Bolayır (Namık Kemal’in oğlu) (1867-1937), şair, yazar, öğretmen ve devlet adamı: “Hasan Paşa, herkesin tasavvur ettiğinden başka bir adamdı. Onun büyük vicdanını gösteren fiil ve harekâtını, hatıratımın ikinci cildinde söyleyeceğim.”
Cemal Kutay (1909-2006), tarihçi ve yazar: “Ali Suavi’yi Sultan Hamid’in Beşiktaş muhafızı o meşhur Yedi Sekiz Hasan Paşa, birçok kimsenin üzerinde kuvvetini denediği söylenen ve II. Meşrutiyetten sonra teşhir edilen sopa ile öldürmüştü.”
Falih Rıfkı Atay (1893-1971), İstiklâl Madalyası sahibi yazar, gazeteci ve milletvekili: “Sultan Murat’ı güçlükle ele geçiren Ali Suavi ve arkadaşları, onu henüz dışarı çıkarmaya vakit bulamadan Hasan Paşa ve askerleri saraya yetiştiler. Hasan Paşa, kendisini elindeki sopa ile öldürmüştür ve son günlerine kadar da sopayı karakolun duvarına asarak gelene gidene göstermiştir.”
Murat Belge (1943), akademisyen, yazar, çevirmen, edebiyat eleştirmeni: “7-8 Hasan Paşa 1905’te öldüğü için haşmetli efendisi II. Abdülhamid’in tahttan indirildiğini, konuşturmak ve bastırmakta o kadar başarı gösterdiği ihtilâlcilerin sonunda davayı kazandıklarını göremedi.”
Nazmi Tonbuş (1941-1942 arası Çorum Belediye Başkanı): “İkinci Abdülhamid tahttan indirildikten sonra Yıldız’daki jurnaller gözden geçirilmiştir. Bu incelemede Hacı Hasan Paşa’yı suçlayacak bir vesika elde edilememiştir. Beşiktaş Karakolunda yapıldığı söylenen işkence ve dayakların hırsız, haydut, yankesici, cinsi kötü adamlara mahsus olduğu, şahsî ve siyasî kanaatlerinden ötürü haysiyetli, namuslu insanlara böyle muamele yapılmadığı Şair Tevfik Fikret merhumun başından geçen vaka ile de anlaşılıyor.”
Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983), şair, romancı, oyun yazarı, İslamcı ideolog: “Beşiktaş Muhafızı meşhur Yedi Sekiz Hasan Paşa, enerjik davranışlarıyla meşhur ve ümmî bir zattır. Çorumlu, Anadolu çocuğu, ümmî kumandan...”
Ziya Şakir (1883-1959), gazeteci, tarihçi ve yazar: “Hasan Paşa’nın birçok kimseleri karakola kapayarak dayak attığı doğrudur. Fakat bu dayak yiyenlerin çoğu, hırsızlar, sarhoşlar ve yankesicilerden ibarettir. Esasen Hasan Paşa Karakolu, siyasi suçlular için bir transit merkezinden ibaretti.”
Kaynaklar
Atay, Falih Rıfkı, Baş Veren İnkılapçı (Ali Suavi), Cumhuriyet Gazetesi Kitapları, 1997.
Aydın, Salim, Beşiktaş Muhafızı Müşir (Yedi-Sekiz) Hasan Paşa Hayatı ve Askerî Faaliyetleri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 25 (2), s. 547-578.
Belge, Murat, Boğaziçi’nde Yalılar İnsanlar, İletişim Yayınları, 1997.
Erkoç, Ethem, Yedi Sekiz Hasan Paşa ve Bir Devrin Hikayesi, Çorum Belediyesi Kültür Yayını, 2015.
Uyanık, Mevlüt, (Kitap değerlendirme), Karadeniz Araştırmaları Dergisi, s. 137-141. Ethem Erkoç, Yedi Sekiz Hasan Paşa ve Bir Devrin Hikayesi, Pegasus Basımevi, Çorum, 2004.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vakası, Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi, II. Kanun (Ocak) 1944, Cilt 5, Sayı 29, s. 71-118.
Fotoğraflar
(1) Portresi (1831-1905).

(2) 1945 tarihli Çorumlu Dergisi’nin 52. sayısındaki boy fotoğrafı.

(3) Hasan Paşa’nın görev yaptığı Beşiktaş Karakolu ve yanında Mihrişah Valide Sultan (d: ?-
ö:1805)(III. Selim’in annesi) Çeşmesi. Karakolun bulunduğu yer günümüzde meydandır. Arkada
iskele görülmekte. Fotoğrafın tarihi 1935.

(4) Kanlıcadaki Yedi Sekiz Hasan Paşa Yalısı.

(5) Beşiktaş’taki yıkılan türbesi.

(6) Beşiktaş, Yıldız Mahallesi, Yahya Efendi Dergahı (Tekkesi) haziresindeki kabri. Paşa’nın mezar
taşı kayıptır. Tekke çeşmesinin kitabesinden tekkenin kuruluş tarihinin 1538 olduğu tahmin
ediliyor. Tekkeler 1925’de kapatılınca cami olarak hizmet veriyor.

(7) Çorum’daki saat kulesi.

(8) Ali Suavi (1839-1878).

(9) Hasan Paşa Fırını.

Comments