Hepimiz çocukluğumuzda Kristof Kolomb ile ilgili kitaplar okumuşuzdur. Macera ve seyahat
anıları gibi okuduğumuz bu kitaplar, çocuklar için kısaltılmış, okunması kolay kitaplardı.
Kristof Kolomb’un Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından çıkarılan “Seyir Defterleri”
ise, çocuklardan çok yetişkinlere hitap edecek, keşifleri olduğu kadar iktisadi amaçları,
kazanç hırsını, hatta sömürü amaçları olan seyahatleri anlatıyor. İçinde ayrıca başka ırklara
bakış farkları var. “Seyir Defterleri” her yaştan insana çok şey anlatıyor, bambaşka şeyler
düşünmemizi ve anlamamızı sağlıyor.
Kristof Kolomb Kimdi?
Kristof Kolomb (1451-1506) İtalya’nın Cenova şehrinde bir dokumacının oğlu olarak doğdu.
Ailesinin geçim sıkıntısı nedeniyle kısıtlı bir eğitim aldı ve yetişkin oluncaya kadar okuma ve
yazmayı tam olarak öğrenemedi. Uzun süre Lizbon’da yaşadı. Gemilere ve gemiciliğe ilgisi
burada başladı. Coğrafya, gökbilim ve tarih kitapları okuyarak kendini yetiştirdi. Gençken bir
tüccarın himayesinde birkaç kez Akdeniz’e ve Ege’ye düzenlenen yolculuklara katıldı. İyi bir
eğitim alamadığı için dönemin adetlerine ve şartlarına uyarak Cenova’daki pek çok genç gibi
denizci oldu. İlk olarak bir gemide tayfa olarak işe girdi, İskandinavya’ya ve İzlanda’ya gitti.
Afrika’ya düzenlenen seferlere katılarak bilgisini, görgüsünü ve deneyimini artırdı. Harita
yapmayı ve kaptanlığı öğrendi.
O dönemde doğunun zenginliklerine giden kara ve deniz yolları, İtalyanların ve Osmanlıların
denetimindeydi. Avrupalı kâşifler Hindistan’a ve Çin’e giden yeni yollar keşfetme peşindeydi.
Bu ülkelere, Atlas Okyanusu’nda sürekli batıya giderek ulaşmayı planlıyorlardı. Böylece, çok
daha kısa bir ticaret yolu açılacaktı. O dönemin eğitimli kişileri ve denizciler, Dünya’nın küre
biçiminde olduğunu biliyorlardı. Bu aslında Eski Yunan’dan beri bilinen bir gerçekti. Ama
Dünya’nın çapının ve çevresinin ne kadar olduğunu tam olarak kimse bilmiyordu.
Kolomb, matbaa sayesinde çoğaltılmış ve aralarında Antik Çağ’ın ünlü coğrafyacılarının
haritalarının da olduğu birçok haritayı inceledi. Dünya’nın çevresi hakkında çeşitli hesaplar
yaptı. Amacı, sürekli batıya giderek kaç ayda Çin’e varılabileceğini bulmaktı. Sonra bir deniz
kazası geçirdi ve Portekizli bir kadınla evlenip Portekiz’in Lizbon şehrine yerleşti. Evlendiği
kadının babası da denizciydi. Sohbetlerinde keşiflerden bahsetmişler ve deneyimlerini
paylaşmışlardı. O dönemde halk, Dünya’nın yuvarlak olduğuna inanmıyordu. Hayal gücü
genişti ve okyanusu geçerek Hindistan’a ulaşmayı düşünüyordu. Marco Polo’nun
Seyahatname’sini okuduktan sonra hayalinde bazı şeyler canlanmaya başladı. Eğer oralara
gidilebilirse ünlü ve zengin olacağını biliyordu.
Neden Başka Bir Yere Değil de Hindistan’a Gitmek İstiyordu?
İstanbul’un fethinden sonra Akdeniz artık Osmanlı gölü olmaya başlamış, doğu ticareti
Osmanlı’nın denetimine girmişti. Batı, yeni yollar aramak zorundaydı. Akdeniz'in diğer
ucunda bir başka gelişme daha yaşanmaktaydı. Kastilya Krallığı’nın Endülüsü fethi
sürmekteydi. Katolik dininin lideri olmak isteyen Kastilya’nın amacı hep batıya giderek
doğuya, baharata, altına ve zenginliklere ulaşmak ile sınırlı değildi. Esas tasarı Kudüs'ün
kurtarılması, Hristiyanlığın yayılması ve yüceltilmesiydi.
Kolomb’un gerçek amacı da yeni yerler keşfetmek değildi. Hindistan’a ve Çin’e giden yeni ve
daha kısa bir deniz yolu bulmak, sonuçta sadece ün değil para kazanmak peşindeydi.
Haritalardaki bazı yanlış bilgileri hesaplarına temel alarak, Dünya’nın çevresini gerçekte
olduğundan yaklaşık 11.000 km eksik hesapladı. Bu yanlış hesaptan yola çıkarak, eğer uygun
rüzgârlar da yakalanırsa, yalnızca iki ayda Hindistan’a ulaşabileceği sonucuna vardı.
Seyahat Nasıl Finanse Edildi?
Kolomb, birçok seyyahın gezilerini inceledi ve yararlandı. Keşif amacıyla batıya gitmek üzere
Sunduğu proje Portekiz kralı tarafından reddedildi. O yıllarda, bugünkü İspanya’daki Aragon
ve Kastilya krallıkları, Aragon Kralı II. Ferdinand (1452-1516) ve Kastilya Kraliçesi I. Isabella
(1451-1504) yönetiminde birleşmişti ve modern İspanya'nın temelleri atılmıştı. Kolomb’un
projesini krallığın genişlemesi ve zenginleşmesi için fırsat olarak gören Kral ve Kraliçe,
seyahati desteklemeye karar verdiler. Bu destekle Kolomb dört ayrı keşif gezisine çıktı. Hint
ülkelerini değil ama Amerika’yı buldu.
Bu Gezide Nelerle Karşılaşıldı?
Kolomb, ilk defa 3 Ağustos 1492 günü Güney İspanya'nın Palos limanından Atlas
Okyanusu’na doğru yola çıktı. Eğer gideceği yolun 11.000 km daha uzun olduğunu bilseydi
ne Kolomb ne de gemiciler böyle uzun bir yola çıkmaya cesaret edemezdi. Nina, Pinta ve
Santa Maria isimli üç gemi ve 90 kişilik mürettebat ile 70 gün sonra 12 Ekim 1492'de
bugünkü Bahamalar'da karaya çıktı.
Yerliler, Kolomb ve adamlarını, gösterilerle, büyük bir konukseverlik ve cömertlikle
karşıladılar. Kolomb'un ilk karşılaşmaya ilişkin gözlemleri şöyle: “Dostluklarını kazanmaya
çalıştım, anladım ki bu adamlar zorla değil sevgiyle kendi inanışlarını bırakıp kutsal dinimize
katılıyorlardı. Bunun üzerine aralarından birkaçına renkli külahlar, üç beş tane sırça gerdanlık
verdim, hemen boyunlarına taktılar; değersiz ufak tefek bir iki şey daha vardı, öyle
sevindiler, bize öyle bağlandılar ki o kadar olur. Onların daha sonra gemi sandallarına yüze
yüze geldiklerini görüyorduk; bize papağanlar, pamuk ipliği yumakları, mızraklar
getiriyorlardı, bir sürü de ıvır zıvır. Bütün bunları bizim önerdiğimiz ufak tefek şeylerle, küçük
sırça gerdanlıklarla, çıngıraklarla değiş tokuş ediyorlardı. Bir sözcükle kendilerine sunulan her
şeyi alıyor, karşılığında en küçük bir duraksama göstermeden ellerinde ne varsa veriyorlardı.
Ama öyle sanıyordum ki bunlar çok yoksul insanlardı, hiçbir şeyleri yoktu. Çırçıplaktılar,
anaları dünyaya nasıl getirdiyse öyleydiler, kadını da erkeği de, doğrusunu söylemek
gerekirse yalnızca tek bir kadın gördüm, gençten biriydi. Görebildiğim herkes gençti. Hiçbiri
otuzu aşmışa benzemiyordu. Yapılı, düzgün insanlardı, görünüşleri güzeldi. Silahları yok, ne
olduğunu da bilmiyorlar, kılıçlar gösterdim, öyle bilgisizdiler ki keskin tarafından tutuyor,
parmaklarını kesiyorlardı. Demirden yapılma hiçbir şeyleri yok. Mızraklarında demir uç
bulunmuyor; kimileri bunun yerine ya balık kılçığı takıyor ya da rastgele bir şeyler. Bunlara
en ağır işler gördürülebilir, bakıyorum, dediklerimi hemen yineliyorlar. Onları kendilerine
özgü bir inanışları olmadığına göre dinimize döndürülmesi kolay olacak sanıyorum. Dönerken
bunlardan beş altısını yanıma alacağım. Bu arada papağandan başka hayvan görmedim.”
Ertesi günkü gözlemleri de şöyle: “Köy halkı kıyıda toplanıp bizi çağırıyor, Tanrı'ya
şükrediyordu. Kimileri bize su, kimileri yiyecek getiriyor, kimileriyse, karaya çıkma niyetinde
olmadığımı görerek, suya atlayıp yüze yüze yanımıza yaklaşıyorlardı. Anladığıma göre bize
gökten gelip gelmediğimizi soruyorlardı. İçlerinden biri, bir ihtiyar, yanıma çıktı, ötekilerse
dışarıda, kadın erkek, sesleri yettiğince bağırıyorlardı: Koşun, gökten gelen adamları görün!
Yiyecek içecek getirin onlara! Her biri bize bir şey getiriyordu. Kendilerini yere atarak, ellerini
göğe kaldırarak Tanrı’ya şükrediyorlar, çığlık çığlığa bağrışarak bizi çağırıyor, karaya
çıkmamızı istiyorlardı.”
Yerlilerin cömert ve konuksever tutumlarına karşılık, İspanyollar aç ve hırslıydı. Yerliler,
uysal, kötülük nedir bilmeyen kimselerdi. Silahlan yoktu. Savaşmayı, tutsak almayı,
öldürmeyi bilmiyorlardı. Korkaktılar. Direnme kapasiteleri yoktu. Kolomb yerlilerin çok kolay
dize getirileceği konusunda emin ve rahattı.
Ardından bugünkü Küba'ya giden Kolomb, buranın Çin veya Hindistan olduğunu sandı.
Yepyeni bir kıtaya değil, Hindistan’a geldiğini düşündüğünden, karşılaştığı yerli halka
“Hintliler” diyordu. Yerlilerle çeşitli ürünleri ve malları takas ettiler. Adamlarının bir bölümünü
geride bırakıp tek gemiyle geri dönerken yerlilerden birkaçını da beraberinde İspanya’ya
götürdü. 15 Mart 1493’te İspanya’ya vardı. Orada çok iyi karşılandı ve “Yedi Denizin Amirali”
unvanı verildi. Yolculuğu ve keşifleri Avrupa’da hızla duyuldu. Herkes Kolomb’un Asya’ya
giden yeni bir deniz yolu bulduğunu konuşmaya başladı.
Ancak Amerika'nın sömürülmesinin yolunu da açtı. Seyahatlerinin ilk döneminde yerlilere
karşı yumuşaktı ama giderek sertleşti ve katliama varan davranışlara başladı. Baharat
bulmaktan vaz geçmişti ama gözü altından başka bir şey görmüyordu. Vali olarak atandığı
süreçte vahşetle, soykırımla suçlandı ve görevden alındı. Avrupa’da hızla başlayan
sömürgecilik, bu yeni bulunmuş anakaranın bütün uygarlıklarını silip süpürdü. Maya, Aztek
ve İnka medeniyetlerini mahvetti. 40-50 milyon nüfusu olan kıtanın nüfusu yarım yüzyılda 4-
5 milyona düştü.
Kolomb, çeşitli şekillerde anılmaya başlandı: “Dünyayı değiştiren adam.” “Tutkulu, inançlı,
düşsever bir kişi.” ”Kafasına koyduğunu gerçekleştiren bir eylem adamı.” “Kendi deyimiyle
‘Okyanus Denizi’nde batıya gidince ‘Hint Ülkelerine’ ulaşacağını, büyük zenginlikler elde
edeceğini uman, gözünü altın hırsı bürümüş bir serüvenci.”
Bu olayın dünya tarihindeki yeri, başka hiçbir olayla karşılaştırılamayacak kadar büyük oldu.
Her iki taraf da daha önce hiç görmediği, varlığından haberdar olmadığı bitkilerle, hayvanlarla
ve mikroplarla tanıştı.
Yerlilerce yetiştirilen ve Eski Dünya’ya getirilen ürünler arasında patates, domates, kabak,
biber, bezelye, fasulye, nohut, ananas, tatlı patates, turp, kakao, vanilya, yer fıstığı, çilek,
böğürtlen, papaya, avokado, kavun ve ay çekirdeği sayılabilir. Eski Dünya insanları
bilmedikleri bu meyve ve sebzeleri yemekten uzun süre korktular, sonra kabul ettiler.
Dünyada bugün bilinen sebze ve meyvelerin önemli bir kısmı Amerika kaynaklıdır.
Yeni Dünya’da yaşayanlar da buğday, pirinç, zeytin, elma, limon, muz ve havuç gibi bitkileri
bilmiyorlardı. At başta olmak üzere bazı hayvanları da Eski Dünya’dan öğrendiler.
Ama insanların yaşamında asıl etkili olan, daha önce hiç karşılaşmadıkları mikroplardı.
Avrupalı gemicilerin, fark etmeden getirdikleri sıtma, kızamık, verem, kolera, çiçek ve veba
mikropları, Amerika kıtalarında on milyonlarca kişinin yaşamına mal oldu.
Özetle Kolomb, Hindistan’a gitmek isterken ancak Orta Amerika’ya varmıştı. Büyük hedefi
olan Asya’ya ulaşamadı ve yeni ticaret yolu keşfedemedi. Ama kendinden önce ve sonra
hiçbir kâşifin yapamadığını yaptı: Birbirinden habersiz ve bağımsız iki dünyayı birleştirdi.
Dünyayı tek bir dünya haline getirdi ve küreselleşmeyi başlattı.
1493'te ikinci yolculuğuna çıktı. Bu kez bugünkü Porto Riko'da karaya çıktı. Bunun ardından
aynı bölgenin değişik yerlerine iki sefer daha yaptı. 20 Mayıs 1506'da 54 yaşındayken
hastalandı ve öldü. Amerika'ya gömülmeyi istese de İspanya'nın Valladolid kentine (Madrit’e
193 km uzaklıkta, Kastilya ve Leon Özerk Bölgesi’nin başkentidir) öldü ve defnedildi.
Bundan Önce Amerika Kıtasına Gidilmiş miydi?
Evet. Oralara ilk ulaşanlar Mısır ve Fenike denizcileriydi. Amazon çevresinde Mısır hiyeroglifi
ile yazılmış yazıtlar bulundu.
14. yüzyıla ait bir eseri yeniden inceleyen araştırmacılar, İtalyan denizcilerin Amerika kıtasını
Kristof Kolomb'un keşfinden 150 yıl önce de bildiğini ortaya koydu. Milanolu keşiş Galvaneus
Flamma'nın yazdığı 1345 tarihli bir belgeyi 2013’de deşifre eden Latin edebiyatı uzmanı
İtalyan Profesör Paolo Chiesa, rahibin bugün Kuzey Amerika diye bilinen bölgeye atıfta
bulunduğu bölümleri ortaya çıkardı. Eserde, "Bu ülkede, devler dışında kimsenin inşa
edemeyeceği kadar büyük taş levhalara sahip binalar var" ifadeleri vardı, ayrıca yeşil ağaçlar,
hayvanlar ve çok sayıda kuş olduğu yazılıydı. Profesöre göre eserde anlatılanlar, o dönemde
bilimsel açıdan tutarlı olmaktan uzak ve belirsizdi.
Ayrıca Vikinglerin de aynı bölgelere olmasa da, Kanada sahillerine yolculuklar yaptıkları kabul
ediliyor.
“Seyir Defterleri” Kitabı Nasıl Ortaya Çıktı?
Bu dört yolculuğun hikâyesi “Seyir Defterleri” adlı bir kitapta bir araya geldi. Kolomb, ilk ve
ikinci yolculukta tuttuğu notları Kral’a ve Kraliçe’ye hediye etti ama her nasılsa bunlar
kayboldu. Kolomb’un seferlerini çok yakından bilen, birçoğuna katılan rahip, piskopos,
uluslararası hukuk ve insan haklarının ilk savunucularından ve köleliğe karşı çıkan bir
Avrupalı olan Bartolemé de las Casas’ın (1474-1556) kaleminden çıkan bir özet halinde
günümüze ulaştı. İkinci yolculuğa dair bilgiler Kolomb’un, Antonio de Torres’e gönderdiği bir
mektuptan alındı. Üçüncü ve dördüncü yolculukların ana hatları da kral ve kraliçeye yazdığı
mektuplardan edinildi.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi’nde yayınlanan “Seyir
Defterleri” adlı kitap, bu konudaki en derli toplu yayın kanaatimce. Çeviriyi yapan; şair,
çevirmen, fotoğrafçı, ressam ve grafik tasarımcısı Sait Maden (1931-2013). Kitabın dört
bölümü var: Birinci Yolculuk (1492-1493). İkinci Yolculuk (1493-1496). Üçüncü Yolculuk
(1498-1500). Dördüncü Yolculuk (1502-1504).
Okumayı ve üzerinde düşünmeyi hak ediyor.
Fotoğraflar
(1) Kristof Kolomb (1451-1506). İtalyan ressam Sebastiano del Piombo'nun (1485-1547)
1519’da yaptığı "Kristof Kolomb'un portresi, Metropolitan Sanat Müzesi, New York. Kaynak:
Wikipedia. Ressam bu resmi Kolomb’un ölümünden 13 yıl sonra yapmış. Kolomb’u görmüş
olabilir. Bu sebeple gerçeğe çok yakın olduğunu düşünebiliriz.
(2) Kolomb'un Seferlerinin Haritası.
(3) Aragon Kralı II. Ferdinand (1452-1516). Kaynak: Wikipedia
(4) Kastilya Kraliçesi Isabella (1451-1504). Resmin yapım tarihi: 1490. Kaynak: Wikipedia.
Resim Isabella hayatta iken yapıldığı için gerçeğe en yakın resim olduğunu düşünebiliriz.
(5) Kolomb'un Dönüşü - Aragon Kralı II. Ferdinand, Kastilya Kraliçesi Isabella, Kolomb ve
merdivenlerde getirdiği değerli hediyeler. Ressam: Eugene Delacroix (1798-1863). Kaynak:
EROL KUNTSAL
Comments