top of page

TRENDE MESAİ

Trende biri orta yaşlı diğeri genç iki kadın sohbet etmektedir. Orta yaşlı kadın söze girer:

- Yetişemiyorum, yetişemiyorum!

- Ablam, neden bu kadar telaşlısın, nereye yetişemiyorsun?

- Aşkım, hiçbir yere yetişemiyorum. Koşturmaktan yoruldum.

- Sakin olun. Yetişmeniz bile gerekmiyordur belki.

- Nasıl sakin olayım? Biri diziden arar, “akşama gel”; yapımcı arar, “sabaha hazır ol”; tiyatrosu da eksik kalmaz, “bir yolunu bul gel.” Vallahi dayanamıyorum artık!

- Sen de kendine çok yüklenmişsin be ablam.

- Off, sabah nasıl yetişeceğim sete?

- Aynı anda bu kadar çok yerde olmak? Vallahi, kanunlara aykırı bu yaptığınız!

- Hangi kanunlara?

- Fizik kanunlarına.

- Aşkım, fizik mizik anlamam ben. Söz verdim mi yaparım. Hem mesele, çok yerde olmak değil ki! - Ne öyleyse? - Mesele karakterler. “Karakteri bozuk” karakterler.

- Kimler?

- Roller. Bir tane düzgün karakter yok içlerinde, hepsi fesat.

- Nasıl yani?

- Bak canım; oyunların her birinde başka bir karakterim. Dizide, yaşı hafif geçmiş bir hizmetçiyim, evin sahibiyle kırıştırıyorum, adamı punduna getirmeye çalışıyorum. Filmde, sonradan varlıklı olmuş bir kadınım, kocası kadını aldatıyor, kadın da kocasını öldürmeyi planlıyor. Tiyatrodaysa mal varlığını kaybetmiş, hayata küsmüş dul bir kadınım.

- Ablam senin çarşı bayağı karışıkmış.

- Karışık olmakla kalsa iyi, bu kadınlar oyun dışında da oynamaya devam ediyorlar.

- Nerede?

- Kafamın içinde.

- Ne?

- Varlıklı kadın dizideki hizmetçiden şüpheleniyor, tiyatrodaki dul filmdeki adamla tanışıp buluşuyor, hizmetçi dul kadını kıskanıyor, kadına tuzak kuruyor…

- Ablam, dur.

- Asıl kadınların hepsi bir araya gelince çıkan gürültüyü görsen.

- Bir de kadınları buluşturuyor musun?

- Elimde değil, çıkıp çıkıp geliyorlar; karşılaşınca da birbirlerine giriyorlar. Kafam kazan gibi oluyor, bir gün hepsinden kurtulacağım ama.

- Kendine niye bu kadar yükleniyorsun?

- Ne yapayım aşkım, çalışmasak oluyor mu?

- Ablam sen meslekten oyuncu musun?

- Değilim canım, dönme oyuncuyum. Önceden memurdum yani, yanlış anlama. Fark etmeden memuru oynuyormuşum, o yüzden hiç yabancılık çekmedim.

- Neden bıraktın memuriyeti?

- Yirmi yıl aynı karakter, sıkılıyor insan. O asık suratlıya ben bile katlanamaz olmuştum.

- Sonra?

- Sonra, daireye gelen biri, bir gün, “Her seferinde, şu suratı takınmayı nasıl beceriyorsunuz, sizde açığa çıkmamış bir yetenek var, keşfedilmeyi bekliyor” dedi. Mumya gibi bekledim, adamı yıldırmak istedim. Daha devam edecektim beklemeye, ama adam “Hatta, şu anda ben bu yeteneği keşfediyorum” dedi.

- Eee?

- Meğer yönetmenmiş, “Sizi akşam oyunumuza bekliyorum, tam size uygun bir rolüm var” demesin mi?

- Daldın hikayeye, telefonun çalıyor.

- Dur bakayım şuna. “Söyle canım, yoldayım, bir saate kalmaz ordayım aşkım. Nasıl? Sen o huysuz yönetmene söyle, terbiyesizlik etmesin. Aşikar verdiği sözde durur. O verdiği sözde duracak mı bakalım? Tamam sinirlenmiyorum, öptüm aşkım.”

- Keşfedilmeni anlatıyordun ablam?

- Ne keşfi? Ha, o sinsi yönetmen vardı ya, o akşam beni gerçekten sahneye çıkarttı ve oyun boyunca bir sandalyede oturttu. Dilsiz memur rolünde.

- Gerçekten mi?

- Ne gülüyorsun, “deneysel tiyatroymuş, oyuncular amatörmüş, gerçek hayattaki rollermiş, hayatımız da bir rolmüş”. Utanmadı bile.

- Ne yönetmenmiş. Matrak geçtiğini düşünmüştüm ama bir felsefesi de varmış.

- Yok canım, ne felsefesi, bildiğin işi ucuza getirmek için yaptı.

- Sonra ne oldu?

- Bir ay böyle tünedik sandalyeye. Sonra dayanamadım, bir akşam başladım ufaktan laflara karışmaya. Seyirci de meraklandı: memurun dili çözüldü, sahnedekilerle konuşuyor. Konuştukça açıldım, seyircinin de hoşuna gitti, karakterlere saydırıyorum, yetmedi yönetmene, memuriyete… - Aşikar ablam, seni her yerde takip edeceğim!

- Aşkım, ne çok konuşturdun beni! Sen kimsin asıl, ne yapıyorsun?

- Mezunum ben ablam.

- Ne mezunusun?

- Okul mezunuyum.

- Onu anladım, nereyi bitirdin?

- Liseyi bitirdim.

- Şimdi ne yapıyorsun?

- Orada öyle bekliyorum. Mezuna kalmayı çok sevdim ablam, tam bana göreymiş.

- Okumaya devam etmeyecek misin?

- Okuyunca ne olacak ki ablam? Mezuna kalmak en iyisi.

- Çalışıyor musun peki?

- Çalışmıyorum.

- İşsizsin yani?

- Yok değilim ablam, iş aramıyorum ki işsiz olayım.

- Ne yapıyorsun peki, zamanın boşa geçmiyor mu?

- Hiç boş zamanım olmuyor ki.

- Ne yapıyorsun da zamanın kalmıyor?

- Herkesi, her şeyi takip ediyorum ablam. Dedektif mi olsam acaba?

- Bizim yönetmene söyleyeyim, sana göre bir rol bulur mutlaka…

- Bulur mu?

- İş aramadığı için işsiz sayılmayan işsiz, her şeyi takip edeyim derken…

- Yok be ablam istemem. Mezuna kalmayı seviyorum, ileride takip işlerinden emeklilik çıkar belki.



84 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kurmacalar

bottom of page