Erol Kuntsal
Günümüzden üç yüzyıl kadar geriye gidiyoruz. 18. yüzyılda İtalya’nın sanat şehri Venedik’teyiz. Loş kanallarda ve şık salonlarda notaların kol gezdiği bir ortamdayız.
Hayat Hikayesi
Evin ilk çocuğu olarak doğdu ve o gün anılan iki azizin adı verildi. Hasta ve çelimsiz bir çocuktu. Yıllar sonra yazdığı mektuplardaki şikayetlerini değerlendiren doktorlar astım hastası olduğunu düşünüyorlar. Babası berberdi ve peruk yapıyordu. Daha sonra başarılı bir kemancı olmuştu. Babasından küçük yaşlarda keman eğitimi aldı. Kendi eserleriyle ün kazanmadan önce babasıyla birlikte ikili keman konserleri verdi ve tanındı. Annesi ise bir terzinin kızıydı.
Hastalığı sebebiyle kısa yoldan meslek sahibi olması için papaz olması kararlaştırıldı. Müzik yeteneğini bilen babası aynı zamanda onu kilisenin baş müzikçisinin yanına verdi. 1693-1703 arası dini eğitim aldı, 1703’de henüz 25 yaşında papazlık görevine başladı. Kızıl saçlı olduğu için “Kızıl Papaz” lakabı takıldı. Ancak sağlığı papazlık yapmasını da engelledi. Bir mektubunda sağlığı için şunları yazmıştı: “Neredeyse tüm gün evde oturuyorum. Gondol ya da araba olmadan dışarı çıkamıyorum. Göğsümün sıkışması ya da ağrıması yüzünden yürüyemiyorum. Doğuştan bu yana çektiğim bir hastalıktan dolayı.”
Aynı yıl, Venedik’te “Ospedale della Pieta” adlı bir kızlar yetimhanesinde müzik öğretmeni olarak işe başladı. O dönemde en iyi müziğin yetimhanelerde icra edilmesi nedeniyle burayı seçti. Görevi, yoksul, kimsesiz, terkedilmiş kızlara keman çalmayı öğretmek ve konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı. Pieta korosu için pek çok oratoryo, kantat ve vokal parçaları yazarak yönetti, tanındı ve uluslararası başarılar kazandı. O dönemi anlatan gezginler şunları yazmışlar: “Kızların özelliklerinden biri, her türlü çalgıyı olağanüstü bir beceri ile çalmalarıydı. Kırk kadar müzisyen kızın katıldığı bu konserlerin en ilgi çeken yönü garip ve alışılmadık enstrümanların çalınmasıydı.” Konserler çok gözdeydi. Pek çok konçertosunu bu çocukların çalması için bestelendi. Konserlerden elde edilen gelir ile yetenekli çocuklar eğitildi. 1709’da bu görevden bir süreliğine ayrıldı.
Aynı yıl Op. 2 keman sonatını, Danimarka Kralı IV. Frederik’e ithaf etti. 1714’te konçertolarını duyan Barok Dönem Alman besteci Johann Joachim Quantz (1697-1773), Albinoni ve Vivaldi’ye destek olmak için ödenek ayırdı. 1723-1724 arası Roma’daki karnaval mevsimi için üç opera yazdı. 1723’te Kızlar Okulu Pieta’nın yöneticileriyle ayda iki konçerto besteleme konusunda anlaştı.
1723-1725 arası bestelenmiş ve 1725’de yayımlanmış on iki konçertodan oluşan eseri Op. 8, “II Cimento Dell’aronico e Dell’inventione” (Uyum ve Buluş arasında Çekişme) adıyla tanındı. İlk dört konçerto “Le quattro stagioni” (Dört Mevsim) olarak bilinir ve en ünlü eserleridir. Hayatı boyunca mustarip olduğu hastalığı nedeniyle Dört Mevsim'den en çok zorlandığı Yaz ve bitmesini hiç istemediği Kış konçertolarını hüzünlü bir ezgi olan minör tonunda yazdı. Bu eseri ile ünü daha da yayıldı ve opera sanatçısı soprano Anna Giraud ile ilişkisi başladı.
1737’de görev yaptığı opera yöneticileriyle, sergilenecek operaların seçimi konusunda anlaşmazlık çıkınca işinden ayrıldı ve Amsterdam’a yerleşti. Son yıllarında popülerliğini yitirdi. Barok dönemin sonunda toplumun müzik zevklerinin değişmesi gözden düşmesinde etkili oldu. Eserleri eskisi gibi sıklıkla seslendirilmedi. 1740'da Kutsal Roma İmparatoru VI. Karl (1685-1740) ile tanıştı ve kraliyet himayesinde müzik yöneticisi olma umuduyla Viyana'ya yerleşti, fakat İmparator o yıl öldü. Giderek yoksullaştı, sağlık durumu iyice bozuldu. 1741’de Graz’da, Anna’yı dinlemek için Avusturya’ya yaptığı yolculuk sırasında Viyana’da yoksul ve yalnız olarak öldü. Viyana yakınlarında kamuya ait kimsesizler mezarlığına basit bir şekilde gömüldü. Ölümünün iki ay sonra duyulması, Venedik’te herhangi bir tepki uyandırmadı, iki asır süreyle unutuldu. Yaşamı, hiçbir biyografi yazarının ilgisini çekmedi, belleklerden silindi. Felix Mendelssohn (1809-1847) bir alışveriş sırasında ambalaj kağıdında Bach’ın bir bestesini ve Vivaldi’nin bir çalışmasını gördü ve hatırlandı.
Vivaldi’nin tanınması yüzyılımıza rastladı. 1920’lerden sonra yapılan araştırmalarda yüzlerce eseri ortaya çıktı. Hayattayken ulaşmış olduğu popülerliğe 20. yüzyılın ikinci yarısında tekrar kavuştu.
Eserleri
Kızıl saçlarından dolayı "Kızıl Rahip" olarak tanınan klasik müzik bestecisi, virtüöz, kemancı ve rahip Vivaldi 500’den fazla konçerto besteledi. Bu sebeple “Konçertonun Babası” olarak da anılmakta. Konçerto, sanatçının bir veya birkaç müzik çalgısıyla, çalma ustalığını ve müzik yeteneklerini sunmak amacıyla icra ettiği müzik parçasının genel adıdır. Farklı enstrümanlardan yararlanmayı çok seviyordu. Hiç kimse, viyolonselden solo enstrüman olarak onun yararlandığı kadar yararlanmadı. Fransız Barok müziğinde nefesli çalgılar ağırlıktayken, onun müziğinde yaylı çalgılar önem kazandı. 230 keman konçertosunun yanında, flüt, obua, çello, viyola, mandolin konçertoları besteledi. Klasik müzikle ilgisi olmayanların bile bildiği “Dört Mevsim” konçertosu en sevilen eseridir.
Vivaldi, hayalinde canlandırdığı resimleri müzik haline getirdi. En ünlü eseri sayılan Op. 8 içerisindeki "Dört Mevsim" konçertolarında mevsimler kendi özellikleri ile anlatılmıştır. Vivaldi'nin bu eseri uzun yıllar sonra Ludwig van Beethoven'a (1770-1827) ilham kaynağı oldu ve "Pastoral Senfoni" bu şekilde ortaya çıktı. Johann Sebastian Bach (1685-1750) , Vivaldi'nin konçertolarından ve aryalarından etkilendi ve uyarlamalarını yaptı.
Bestelerinde insan sesine yer vermeyen Vivaldi’nin esin kaynağı doğa oldu. Konçertolarını birer doğa tablosuna dönüştürmekten hoşlandı. Köylülerin danslarına kuş sesleri, av boruları, fırtına, yağmur gibi sesler kattı. 94 adet opera yazdığını söylemesine karşın, bunların ancak 50’si günümüze ulaşabildi. Bir müzik dehası olan Vivaldi’nin hırslı ve güçlü kişiliği, müziğine de yansıdı. Konçertolarında solist olarak çalmak ona özel bir hava veriyordu. Zaten konçertoyu kendisi için icat etmişti. Ölümünün üzerinden yaklaşık üç asır geçmesine rağmen eserlerinin hala büyük hayranlık uyandırması ve konserlerde çalınması, Vivaldi’nin çok büyük bir besteci olduğunu kanıtlıyor. Klasik müzik sevmem demeyin, Vivaldi’yi bir kez olsun dinleyin.
Barok Dönem ve Barok Müzik
Barok, Avrupa'da yaygınlaşan bir sanat ve anlatım biçimidir. Barok kelimesi, Portekizce “düzensiz inci” anlamına gelen barroco sözcüğünden türemişti. 1699'da İtalya'da kilise etkisinde doğdu ve tüm Avrupa'ya yayıldı. Sanat tarihinde, Rönesans ile klasik arasındaki bir dönemdir. Başlangıcı ve bitişi için kesin bir tarih verilememekle birlikte 17. ve 18. yüzyıllar arasındadır. Mimarlık, resim ve heykelin etkileyici bir şekilde birleştirilmesi amacını güder. Dönemin müzik ve edebiyatında da kendini gösterir. Bu türde çok fazla eser verildiği için bir dönemin adı oldu. Rönesans gibi bir Yeniçağ sanatı olan Barok sanatının temel amacı, görüneni gerçekte olduğu gibi, inandırıcı bir biçimde vermekti. Vivaldi, Barok çağın en büyük kemancı ve bestecilerinden biri oldu.
Son Söz
Değerli şeyler yapıp sonra unutulsanız bile, aradan yüzyıllar da geçse tekrar hatırlanmanız, sevilip takdir edilmeniz mümkündür.