Yazan: Erol Kuntsal
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 11.11.2021 tarihli ve 1132 sayılı kararı, ardından İstanbul Valiliği’nin 20.12.2021 tarihli ve 146395 sayılı onayı ile, mahallemizdeki Akağaç Sokağı’nın adı “Zeki Müren Sokağı” olarak değiştirildi.
Bu vesile ile, en eski komşularımızdan biri olan Zeki Müren’i bir kere daha anmak için bir yazı yazmaya karar verdim.
4. Levent semtinin, Emlak Kredi Bankası tarafından 1957’de inşa edilmeye başlanıp 1959’da satışa sunulduğu dönemde, bu sokaktaki 26-36 numaralı 10 adet parsel üzerine yapılmış, hepsi birbirine benzeyen ve hepsi tek katlı 10 adet ev bulunuyordu. Bugünkü kapı numaraları 2 ile 20 arasında olan bu evler, 20 numaradaki Özel Yıldız Koleji’nin bulunduğu bina hariç, küçük değişiklikler yapılmış olmakla beraber ilk yapıldıkları boyutlarını, özelliklerini ve görünümlerini koruyorlar. Şu anda bir ucunda Pakistan Başkonsolosluğu, diğer ucunda Özel Yıldız Koleji okul öncesi ve ilkokulu bulunan bu sokak, son yıllarda ana okullarının ve ilk okulların toplandığı bir sokak haline geldi.
Evlerin ilk sahipleri
Pakistan Başkonsolosluğu’nun bulunduğu köşeden ve kapı numarasından başlayarak; (2) Emine Perizat Perin (İstanbul Ekspres Gazetesi’nin sahibi, gazeteci ve eski İstanbul Milletvekili Mithat Perin’in eşi), (4) ?, (6) ZEKİ MÜREN, (8) Prof. Dr. Gıyas Korkut (İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Kürsüsü eski Başkanı), (10) Güler, Süheyl ve kızları Birce Gürbaşkan (1970’lerin ünlü reklam şirketi İstanbul Reklam’ın sahibi, güzellik kraliçesi eşi ve kızları), (12) Mehmet Hulusi Ayas (Ünlü bir diş hekimi), (14) Ord. Prof. Dr. Halit Ziya Konuralp (II. Abdülhamit’in özel doktoru Salih Bey’in oğlu. Türkiye’de plastik cerrahinin kurucusu ve hocaların hocası olarak bilinir. 1958'de İstanbul Tıp Fakültesi'nde Türkiye'nin ilk plastik cerrahi kürsüsünü kurmuştur.), (16) Nimet ve Nuri Egeli, (18) ?, (20) Atilla ve Ülkü Boronkay.
Gördüğünüz gibi sokağın diğer sakinleri de genellikle toplumun tanıdığı ünlü kişilerdi. Onları da yazsam yazı çok uzar ve amacından uzaklaşır. Burada kesiyorum, zaten konumuz da Zeki Müren. Sadece şunu ilave edeyim, bugün Zeki Müren’in evinde “Özel Açı Anaokulu” var.
Bir Anım
1970’li yılların sonunda iki arkadaşımla Bodrum’a gitmiş, çevredeki koyları gezmiş, bol bol denize girmiş, bir gün de ününü çok duyduğumuz için, bir kayıkla yakındaki Bardakçı Koyu’na gitmiştik. (Bodrum’un merkezi ile Gümbet koyu arasında yer alan ve Bodrum’un merkezine yaklaşık bir km. uzaktaki bu koya bugün giderseniz dev otellerle karşılaşırsınız). O yıllarda mütevazi bir köy kahvesinden başka hiçbir tesis ve yerleşim olmayan koydaki bir ağacın altında, yalnız başına oturan Zeki Müren’i görmüştük. Bodrum’daki evinden sık sık oraya gittiğini duymuştuk, ama bu şekilde karşılaşınca şaşırdık. Selamlaşma ve birkaç konuşmadan sonra bizi masasına davet etti. Eğitimimizi, ne iş yaptığımızı ve nerede oturduğumuzu sordu. Son derece güzel bir Türkçe konuşuyor, kelimeleri söylerken çok yerinde vurgular yapıyordu. O tarihlerde Akatlarda oturduğumu söyleyince, “Ben de uzun bir süre 4. Levent’teki evimde oturdum. Orayı çok seviyordum. Çevre de çok iyiydi. Ama trafik gürültüsü artmaya başlayıp, yanından köprü bağlantı yolu da geçeceğini duyunca, gürültü ve yoğunluktan kaçmak için o evi boşalttım. Ama ev hala duruyor.” demişti. Birlikte çaylar içmiş, pek çok şey konuşmuş, çok güzel bir gün geçirmiştik. Oldukça kiloluydu. Denize girmiyor, denizi ve çevreyi seyrediyor, kendisine ilgi gösterenlere o da ilgi gösteriyordu. Akşam üzeri Bodrum’a dönme saati gelince, parlak lame plaj çantasından çıkardığı gömleğini giydi ve hep birlikte yine bir kayıkla ve onun söylediği şarkılar eşliğinde, yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Bodrum’a döndük. O evine giderken biz de kaldığımız o yılların popüler pansiyonu Maça Kızı’na gittik.
Kısa Hayat Hikayesi
Zeki Müren (6 Aralık 1931–24 Eylül 1996), Bursa'nın Hisar semtinde, Ortapazar Caddesi'ndeki 30 numaralı ahşap evde, Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Bazı sanatçılar takma adlarla anılırlar. Zeki Müren, onun gerçek adıdır. Ailesi Üsküp'ten Bursa'ya göç etmişti. Babası kereste tüccarıydı. Ufak tefek ve çelimsiz bir çocuktu. 11 yaşında Bursa'da sünnet oldu.
İlkokulu Bursa Osmangazi İlkokulunda (sonradan Tophane İlkokulu) okudu. Henüz ilkokuldayken yeteneği öğretmenleri tarafından keşfedildi ve müzikli okul müsamerelerinde baş rolleri oynamaya başladı. İlk rolü, bu müsamerelerden birindeki çoban rolüdür. Ortaokulu yine Bursa'da, Tahtakale'deki 2. Ortaokulda tamamladı ve babasına İstanbul'a gitme arzusunda olduğunu açıkladı. İstanbul Boğaziçi Lisesine kayıt yaptırdı ve okulu birincilikle bitirdi. Olgunluk imtihanlarını pekiyi dereceyle verip İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisine (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. “Yüksek Süsleme Bölümü-Sabih Gözen” atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pek çok kez sergiledi.
Zeki Müren, Bursa'da tamburi İzzet Gerçeker'den solfej ve usul dersleri aldı. 1949'da Boğaziçi Lisesi'nde okurken sinema yönetmeni ve yazar Arşavir Alyanak'ın babası Agopos Efendi ile Udi Krikor'dan aldığı derslerle de müzik eğitimini sürdürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli'den, Refik Fersan'dan, Sadi Işılay'dan ve Kadri Şençalar'dan dersler aldı. 1950’de henüz üniversite öğrencisiyken TRT İstanbul Radyosunun açtığı ve 186 adayın katıldığı solist sınavında birinci oldu. 1 Ocak 1951'de, İstanbul Radyosunda canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve çok beğenildi. Bu konserde kendisine eşlik eden saz ekibi; Hakkı Derman, Şerif İçli, Şükrü Tunar, Refik Fersan ve Necdet Gezen'di. Konserden sonra Hamiyet Yüceses stüdyoyu arayarak kendisini tebrik etti. O yıllarda TRT Ankara Radyosu Anadolu'da en çok dinlenen radyo idi ve İstanbul Radyosu Anadolu'dan net olarak dinlenemiyordu. Aynı hafta klarnet sanatçısı Şükrü Tunar, Müren'i Yeşilköy'deki kendisine ait plak fabrikasına götürerek yine kendi eseri olan "Muhabbet Kuşu" şarkısını plağa doldurttu. Bu plak sayesinde tüm Anadolu'da tanındı.
Bu başarılı ilk konserden ve plak çalışmasından sonra radyolarda 15 yıl süreyle düzenli olarak programlar yaptı ve bunların çoğu canlı yayındı. Bundan sonra daha çok sahne ve plak çalışmalarına yöneldi. İlk sahne konserini 26 Mayıs 1955’te verdi. Genellikle kendi dizayn ettiği sahne kıyafetleri giydi. Saz heyetine tek tip kıyafet giydirmek ve T podyum kullanmak gibi yenilikler getirdi.
Askerliğini 1957-1958 yıllarında yedek subay olarak Ankara Piyade Okulu (6 ay), İstanbul Harbiye Temsil Bürosu (6 ay) ve Çankırı'da (3 ay) yaptı.
Maksim Gazinosunda aralıksız 11 yıl, Behiye Aksoy ile dönüşümlü olarak sahne aldı. 1976'da Londra'daki Royal Albert Hall'da konser vererek burada sahne alan ilk Türk sanatçı oldu. Başarılı yorumculuk ve oyunculuk kariyerlerinin yanı sıra yüksek eğitimini aldığı desen tasarımına da devam etti. Sahne kıyafetlerinin çoğunu kendisi tasarladı. Resimle de uğraşan Müren öğrencilik yıllarından itibaren desenlerini ve resimlerini pek çok ilde sergiledi.
1950'lerin Türkiye'sinde alışılmış kalıpları zorlayan elbiseleri ve sahne davranışı ile halkın ilgisini sürekli olarak üstünde tuttu. Mesleğe başladığı ilk yıllardan farklı olarak sonraları daha değişik kıyafetler, saç stilleri ve makyaj ile sahnelerde yer aldı. Kurallı ve ağdalı Türkçe konuşmaya özen göstermesiyle de tanındı. 1969'da Aspendos konserinden sonra ilk defa Antalya halkının ona "Paşa" sıfatını yakıştırmasından memnun olduğunu ama neden bu sıfatın uygun görüldüğünü bilmediğini açıklamıştı. Ona yakıştırılan sıfatlardan biri de “Sanat Güneşi” idi.
Zeki Müren, kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı nedeniyle hayatının özellikle son 6 yılında sahne hayatından ve medyadan uzaklaştı. Bodrum'daki evinde inzivaya çekildi. Bu dönemi "kendini dinlemek" olarak tarif etti.
Uzun bir ayrılıktan sonra, TRT’den gelen “Zeki Müren Belgeseli” teklifini kabul etmesiyle Bodrum’daki evinde “Batmayan Güneş” in çekimi yapıldı. Bu belgeselin çok büyük ilgi görmesi üzerine TRT, Müren’e yeni bir proje sundu. “Zeki Müren ve Konukları” isimli televizyon programı için Ajda Pekkan ve Muazzez Ersoy ile İzmir stüdyolarına gidilecek, programda Zeki Müren’e 45 yıl önce radyoda dinleyicilerine seslendiği ilk mikrofon armağan edilecektir. Çekim günü olan 24 Eylül 1996 sabahı, Zeki Müren, hiç̧ adeti olmadığı halde evinin balkonuna çıkarak güneşin doğuşunu, Bodrum Kalesi’ni ve kendi adını taşıyan caddeyi seyrederken bunlarla vedalaştığını bilmemekteydi. Her zamanki gibi sevenleri ile birlikte olmanın heyecanı içinde olan Zeki Müren, armağan edilen mikrofonu aldıktan sonra rahatsızlandı, sevgi ve saygının en büyüğünü gördüğü sahnede, TRT İzmir Televizyonunda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu saat 20.59’da hayata veda etti..
Mezarı, doğum yeri olan Bursa'daki Emir Sultan Mezarlığı'ndadır.
Vasiyeti
26 Mart 1996 gecesi, sabaha karşı Zeki Müren’in hayatında olağanüstü bir şey oldu. Etkisinden kurtulamadığı ve daha sonra binlerce gencin hayatını değiştirecek olan bir rüya gördü. Bu rüyanın etkisiyle mirasını Türk askerine ve eğitimlerine destek olmak istediği Türk gençliğine armağan etmeye karar verdi. Bu geceyi sonraları ‘’Rüya değil hakikatti galiba...’’ diye anlatıyordu. Vasiyetinde tüm mal varlığını Mehmetçik Vakfı’na ve Türk Eğitim Vakfı’na bıraktı. Bu vakıflar 2002 yılında Bursa'da Zeki Müren Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi’ni yaptırdı. Ölümünün ardından sanatçının Bodrum'da son yıllarını yaşadığı evi, Kültür Bakanlığı’yla yapılan protokol ile Zeki Müren Sanat Müzesi'ne dönüştürüldü ve 8 Haziran 2000’de ziyarete açıldı.
Yaklaşık beş yıl önce Türk Eğitim Vakfı’nın hazırladığı “Zeki Müren” adlı kitapçıkta şu bilgiler var:
“Ülkemizin sanat güneşi, bugün gençlere sağladığı destekle de bir eğitim güneşidir. Çağının çok önünde hareket eden Zeki Müren’in mirası, bugün birçok öğrenciye eğitim yolunda ışık olmuş, Türk Eğitim Vakfı’nın yarattığı köprüyle halen binlerce öğrencinin rüyasını hakikate dönüştürmeye devam etmektedir. Bugün Türk Eğitim Vakfı olarak, kendisi adına açılan burs fonu aracılığıyla başarılı ve ihtiyaç̧ sahibi gençlerimize eğitim desteği sağlıyoruz. Sanat Güneş’inin vefatının ardından oluşturulan TEV Zeki Müren Fonu’ndan, bu güne kadar, 73 şehirde öğrenim gören öğrencilere 3.031 burs sağlandı. Burs Fonu’ndan 2018-2019 öğrenim yılında 231 öğrenci yararlanacak. TEV ve TSK Mehmetçik Vakfı tarafından 2002 yılında Bursa’da sanat üzerine eğitimler verilen Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi yaptırıldı. Lisede, kurulduğu yıldan bu yana 840 öğrenci görsel sanatlar, 840 öğrenci müzik bölümü olmak üzere toplam 1.680 öğrenciye eğitim verildi; halen okula devam eden öğrenci sayısı ise 263. Her ölüm ve doğum yıl dönümünde, Bursa, İstanbul, Bodrum şubelerimizde ve Zeki Müren Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi’nde, sanat güneşimiz Zeki Müren’i ona yakışır bir şekilde anmayı, onun yaratmak istediği farkındalığı ve eğitim bilincini kitlelere yaymayı amaçladık.”
Burs uygulamaları bugün de devam ediyor.
Albümleri
Zeki Müren 600'ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar'ın "Bir Muhabbet Kuşu" güfteli şarkısıdır. 1955'te "Manolyam" adlı şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı. 1991’de “Devlet Sanatçısı” seçildi. 300 dolayında şarkı besteledi. 17 yaşındayken bestelediği "Zehretme hayatı bana cânânım" mısraıyla başlayan şarkı bestelediği ilk şarkıdır. "Şimdi Uzaklardasın", "Manolyam", "Bir Demet Yasemen", "Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin", "Elbet Bir Gün Buluşacağız" gibi şarkıları çok okunan ve en sevilen şarkılarıdır.
Bazı albümleri yayın yıllarına göre şunlardır: Senede Bir Gün (1970), Pırlanta 1 (1973), Pırlanta 2 (1973), Pırlanta 3 (1973), Pırlanta 4 (1973), Hatıra (1973), Anılarım (1974), Mücevher (1975), Güneşin Oğlu (1976), Nazar Boncuğu (1977), Zirvedeki (1977), Sükse (1978), Kahır Mektubu (1981), Eskimeyen Dost (1982), Hayat Öpücüğü (1984), Masal (1985), Helal Olsun (1986), Aşk Kurbanı (1987), Gözlerin Doğuyor Gecelerime (1988), Ayrılık İşte (1989), Karanlıklar Güneşi (1989), Şarkılar (1989), Dilek Çeşmesi (1989), Bir Tatlı Tebessüm (1990), Doruktaki Nağmeler (1991), Sorma (1992).
Şiirleri
1965 yılında 100'e yakın şiirinin yer aldığı “Bıldırcın Yağmuru” adlı şiir kitabını çıkardı. Bu kitabındaki şiirlerinden bazıları şunlardır: “Pembe Yağmurlar”, “Bursa Sokağı”, “İkinci Sadık Dost”, “Çim Makası”, “Son Kavga”, “Bu Bestecikler Sana”, “Alınyazım”, “Kazancı Yokuşu” ve “Kendimi Arıyorum”. Yazıma bir şiirini alıyorum: Şiirin adı “Mesut, Bahtiyar”.
Kimsesizlerin kimsesiyim / Kimsesizim / Yalnızların yalnızıyım / Yalnızım / Dertlilerin dertlisiyim / Dertliyim / Aşksızların aşkıyım / Aşıkım / İsmim Mesut, göbek adım Bahtiyar / Yıllarca hep böyle bildiniz siz / Mesut Bahtiyar’dan / Şarkılar dinlediniz.
Filmleri
1954'te “Beklenen Şarkı” adlı filmde sinema oyunculuğuna başladı. Büyük bir ticarî başarı kazanan bu filmden sonra, şarkılarının çoğunu kendisinin bestelediği 18 filmde daha rol aldı. 1965'te Arena Tiyatrosunda sahneye koyulan “Çay ve Sempati” adlı oyunda baş rolü oynadı.
Gazeteci Mete Akyol’un, Zeki Müren ile İlgili Bir Anısı
Mete Akyol (1935-2016), bir yazısına şöyle başlamış: “Ankara Körler Okulu öğrencilerinin Zeki Müren’e ne denli hayran olduklarını biliyordum. Köşk Gazinosu’ndaki programı nedeniyle Ankara’ya bir gelişinde, çocuklara bir sürpriz yapmak istedim. Ve insansal yönünü yakından tanıdığım Zeki Müren’den, açık bir istekte bulundum.”
1967 yılında yapılan bu okul ziyareti isteğine Zeki Müren hemen olumlu cevap verir ve birkaç gün içinde gerekli müsaadeler alındıktan sonra okula gidilir. Okulun yedi yaşından on yaşına kadar olan kızlı erkekli üç yüz öğrencisi arasından temsilci olarak seçilen ikisi kız beş öğrenci, müdürün odasında Zeki Müren ile “görüşeceklerdir” ama onu göremeyeceklerdir. Ancak elleri ile dokunarak onu “görmeye” çalışacaklardır. Müdür, “Lütfen çömeliniz, yüzünüze elleri ile dokunmak istiyorlar” der. Zeki Müren büyük bir sarsıntı içindedir. Hiç itiraz etmez ve çömelir. Çocuklardan biri iki elini birden uzatır, parmaklarının uçlarını Zeki Müren’in yanaklarında dolaştırmaya başlar. Elmacık kemiklerini, göz çukurlarını yoklar, sonra parmak uçlarını alnında, burnunun üstünde, çenesinin çevresinde dolaştırır ve sıra saçlarına geldiğinde parmak uçlarını, konuğunun özenle taranmış saçlarında tek telini bile bozmadan gezdirir. Sonra, bir sevinç coşkusuyla haykırır: “Sizi gördüm, sizi gördüm, sesiniz gibi yüzünüz de çok güzelmiş.” der. Benzer sahneler diğer dört çocukta da yaşanır.
Sonra hep beraber müdürün odasından çıkıp okulun konser salonuna giderler. Ankara Körler Okulu’nun “Türk Sanat Müziği Saz Heyeti” kendi de bir görme engelli olan müzik öğretmeninin dışında, tümüyle okulun öğrencilerinden oluşmuştur. 300 öğrenci yerlerine oturmuş onları beklemektedir. Bir işaret ile hep beraber ayağa kalkarlar ve profesyonelleri bile gölgede bırakan bir düzen içinde Zeki Müren’in “Manolyam” adlı şarkısını söylemeye başlarlar: “Uzun yıllar bekledim / Hakikat oldu rüyam / Koklamaya kıyamam / Benim güzel manolyam.” Zeki Müren bir duygu seli içindedir, şarkının devamını da o söyler ve konuşmasına geçer. Konuşmanın sonunda soru-cevap bölümü başlar. Bütün sorulara ağlamamaya çalışarak cevaplar verir. Soru sorma sırası, sapsarı saçlarının örgüleri omuzlarından sarkan, masmavi gözlerinin görmediklerine inanmak istemeyeceğiniz, sekiz veya dokuz yaşlarında güzeller güzeli bir kız çocuğa gelmiştir.
“Sizi akşamları radyodan, kimi zaman da plaklardan dinliyoruz hep. Şarkı programlarınızdan birinde ‘Sevmiyorum seni artık, gözlerimi geri ver’ şarkısını söylerken, bizi düşünür müsünüz, lütfen? Biz o akşam radyoda sizin o şarkıyı söylediğinizi duyunca, ‘Zeki Müren şimdi bizi düşünüyor’ diyerek sizi düşünürüz. O zaman aynı dakikalarda siz bizi düşünmüş olursunuz, biz de sizi düşünmüş oluruz.” der.
Çocuğun söyledikleri burada bitmiştir ama, Zeki Müren’in dayanma gücü de bitmiştir. O dakikaya kadar kimi zaman yutkunarak, kimi zaman dudağını ısırarak tutabilmeye çalıştığı gözyaşlarını daha fazla tutamaz ve ağlamaya başlar. Kendini biraz toparlayabildiğine inandığı an konuşmasına devam eder ve: “Hepinize söz veriyorum yavrularım, o şarkıyı bundan sonra söylediğim her zaman burayı, sizi, tek tek hepinizi düşüneceğim, söz veriyorum, hepinize söz veriyorum.” der. Ve ardından onlara bu şarkıyı söyler. Zeki Müren de çocuklar da ağlamaktadırlar ve şarkıyı zorlukla bitirirler. Bu çocuklardan biri de Avukat Faruk Mutaf’tır. Ankara Hukuk Fakültesini bitirir. Mete Akyol ile sonraki yıllarda da karşılaşır ve her seferinde Zeki Müren’i anarlar.
Mete Akyol bu anısını şöyle bitiriyor: “O Büyük Sanatçı Zeki Müren olarak anılır ama bir bilirkişi yetkinliği ile söylüyorum: Büyük İnsan Zeki Müren’dir O.”
Bu olayın fotoğrafını “Fotoğraflar ve Açıklamaları” bölümünde görebilirsiniz.
Radi Dikici ve “Aşkın Kavurduğu Güneş Zeki Müren” Adlı Kitap
Müzeyyen Senar’ın biyografisini yazan Radi Dikici, Müzeyyen Senar ile olan konuşmaları sırasında konunun dönüp dolaşıp Zeki Müren’e geldiğini, bu sebeple hiç aklında yokken Zeki Müren’i de yazmaya karar verdiğini belirtiyor. Remzi Kitabevi’nin yayınlandığı kitapta, bildiklerimizin çok dışında şeyler de var. İnatçılığı, kıskançlığı, kindarlığı, hasisliği, zaafları, ulaştığı yerde tek olma arzusu... Çocukluğunda annesi ve babası tarafından pek de sevilmemesi, hep dışlanması… Adnan Şenses ve Bülent Ersoy ile yıldızının hiç barışmaması… Ama yine de onların saygısını kazanmış olması… Ümitsiz ama büyük aşkları, hastalıkları ve yalnızlığı…
Sonuç
Büyük sanatçının ölümünün üzerinden 26 yıl geçti. Yaşasaydı bugün 90 yaşında olacaktı. Her şeyin çok kolay unutulduğu bir dönemde hiç unutulmadı ve galiba hiç de unutulmayacak.
Daha çok şeyler yazabileceğim yazımı burada bitiriyor ve sizleri arşivimdeki çok az gördüğünüz veya hiç görmediğiniz Zeki Müren fotoğrafları ile baş başa bırakıyorum.
Kaynaklar
Akyol, Mete, Zeki Müren Körler Okulunda, Bütün Dünya Dergisi, Benim Gazetecilik Günlerim Köşesi, Şubat 2002, sayfa 47-54.
Baransel, Ali, Bıçak Sırtında, Çankaya Köşkü Anıları, Remzi Kitabevi, 2006, sayfa 208.
Dikici, Raci, Aşkın Kavurduğu Güneş, Remzi Kitabevi, 2018.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı, Harita Şube Müdürlüğü, 30.12.2021 tarih, E-96786607-115.02.10-2021.1746905 sayılı yazısı.
Türk Eğitim Vakfı, Zeki Müren adlı kitapçık, tarihsiz, içeriğinden 2017 yılında yayınlandığı anlaşılıyor.
Yıldızeli, İrem Ela, Levent Öyküleri-1, Beşiktaş Belediyesi B+ Dergisi, 2015, sayı 25, sayfa 30-37.
Fotoğraflar ve Açıklamaları
27 Mayıs 1960 tarihli “İstanbul Radyosu Sanatkârlarına Mahsus” kimlik kartı.
Ankara Topçu Okulu 1958.
1960’lı yıllar
1960’lı yıllarda, bir sinema veya konser salonunun merdivenlerinde.
Behiye Aksoy ile
Türkan Şoray ile Rumeli Hisarında.
Yeni adı ile Zeki Müren Sokağı 6 numaralı evinin önünde. Bu fotoğrafın bugünkü Suudi Arabistan Konsolosluğu binasının arka duvarının üzerinden çekildiği anlaşılıyor. 1960’lı yıllar.
1970’li yıllar
Bazı konserlerine kucağında büyük bir demet manolya ile çıkıyor, “Kucağımda bir demet manolyayla Manolya şarkısını okumak dehşetli hoşuma gidiyor” diyordu.
Başka bir konserinde
Her zaman çok beğendiğini söylediği Belgin Doruk ile.
14 Şubat 1978, Çankaya Köşkü.
6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve eşi Emel Korutürk ile tanışma… Fatma Girik’ten sonra sıranın kendisine gelmesini bekliyor… 14 Şubat 1978, Çankaya Köşkü.
Tanışma sırası Zeki Müren’de… Zarafete bakar mısınız? 14 Şubat 1978, Çankaya Köşkü.
14 Şubat 1978, Çankaya Köşkü toplantısından bir başka sahne. Oturanlar: Kasım Gülek (1905-1996), Bedia Muvahhit (1897-1994), Fahri Korutürk (1903-1987), Çolpan İlhan (1936-2014). Ayaktakiler: Cumhurbaşkanlığı yaveri, Nejat Uygur (1927-2013), Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri ve o gecenin sorumlusu Ali Baransel, Zeki Müren, Fatma Girik (1942-2022). Ali Baransel bu fotoğrafın çekildiği gün ile ilgi olarak anılarında şunları yazmış: “Zeki Müren kendisine eşlik eden Fatma Girik ile dolaşırken o dönemde plato topuk denilen, tam 30 santim yüksekliğinde ayakkabı giydiği için basketçiler gibi herkese tepeden bakıyordu. Bu durumu şaşkınlıkla izleyen Korutürk bir ara kulağıma eğilerek, ‘Allah Allah ben Zeki Müren’in bu kadar uzun boylu olduğunu bilmiyordum,’ diyerek hayretini ifade etti.”
Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit ile tanışma. 14 Şubat 1978, Çankaya Köşkü
Emel Sayın ile. Sağda ve arkası dönük olan muhtemelen Ali Kocatepe.
Mete Akyol’un anılarında yazdığı, Ankara Körler Okulu’nda dokunarak yüzünü “görmeye” çalışan, görmeyen bir kız çocuğu.
Katibim adlı sahne gösterinde.
Cüneyt Arkın ile
Allah ve ölüm ile ilgili düşünceleri.
Klasikleşen fotoğraflarından biri.
Ünlü İtalyan aktris Sophia Loren ile. 1970’lerin sonu.
BBC stüdyolarındaki bir konuşmada.
Ölümünden birkaç dakika önce TRT canlı yayınında ödül alırken. 24 Eylül 1996, İzmir.
Radi Dikici’nin yazdığı kitabın kapağı.
Comments